Kur'an-ı Kerim NECM Suresi

share on facebook  tweet  share on google  print  
NECM Suresini Arapça ve Türkçe olarak okuyabilir, dinleyebilirsiniz. Ayrıca bir alt satırdaki mp3 dinle menüsünün altındaki NECM Suresini mp3 olarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
direction_left
direction_right

Kur'an Dinle

Kur'ân dinlemeye başlamak için bir Hafız seçiniz.
Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden NECM Suresi dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden NECM Suresi dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden NECM Suresi dinle!
53 - NECM suresini bilgisayarına indir
NECM

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kaybolduğu zaman yıldıza andolsun.
Sahibiniz dalâlete düşmedi ve azmadı.
Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz.
(O’nun söyledikleri), sadece O’na vahyolunan vahiydir.
O’na çok şiddetli ve kudretli olan (Cebrail A.S) öğretti.
O (Cebrail A.S), kuvvet ve azamet sahibidir. Öylece istiva etti (yöneldi).
Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).
Sonra yaklaştı ve böylece indi.
Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu.
Böylece O’nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti.
Kalbindeki fuad (gönül gözü görmesi), gördüğü (ruhun gözlerinin gördüğü) şeyi tekzip etmedi.
Yoksa siz, onunla gördüğü şey hakkında mı tartışıyorsunuz?
Ve andolsun ki, onu başka bir inişinde de gördü.
Sidretül Münteha'nın yanında.
O’nun (Sidretül Münteha’nın) yanında Meva Cenneti (vardır).
Sidre’yi bürüyen şey bürüyordu.
Bakış kaymadı ve haddi aşmadı.
Andolsun ki o, Rabbinin büyük âyetlerinden (bir kısmını) gördü.
Siz, Lât ve Uzza’yı gördünüz mü?
Ve diğerini, üçüncüsü Menat’ı (gördünüz mü?)
Erkek (çocuklar) sizin ve kız (çocuklar) O’nun mu?
Eğer böyle ise bu, insafsız (haksız) bir taksimdir.
Onlar (bu isimler) ancak sizin ve babalarınızın onları isimlendirdiğiniz isimlerdir. Allah onlara hiçbir sultan (delil) indirmedi. Onlar sadece zanna ve nefslerinin arzuladığı şeylere tâbî oluyorlar. Ve andolsun ki, onlara Rab'lerinden hidayet geldi.
Yoksa insan için sadece temenni ettiği (istediği) şey mi var?
Fakat evvel de, ahir de Allah’ındır (dünya da, ahiret de Allah’ındır).
Ve göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri (hiç)bir şeyle (hiçbir şekilde) fayda vermez. Allah’ın dilediği ve razı olduğu (tasarruf rızasına sahip) kimseye (devrin imamına) izin vermesinden sonrası hariç.
Muhakkak ki ahirete (Allah’a ruhunu ulaştırmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar, melekleri mutlaka dişi isimlerle isimlendiriyorlar.
Ve onların (melekler konusunda) bir ilmi yoktur. Onlar sadece zanna tâbî olurlar. Ve muhakkak ki zan, Hak’tan yana hiçbir şeye fayda sağlamaz.
Artık zikrimizden dönen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.
Onların ilimden ulaşabildikleri (sadece) budur. Muhakkak ki senin Rabbin ki; O, kimin Kendi yolundan saptığını en iyi bilir ve O, kimin hidayete erdiğini en iyi bilir.
Ve göklerde ve yerde olan şeyler Allah içindir. Kötülük yapanları, yaptıkları sebebiyle cezalandırsın ve ahsen davrananları daha güzeli ile mükâfatlandırsın diye.
Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir.
(Allah’tan) yüz çevireni gördün mü?
Ve o, pek az verdi, kalanını kesti (vazgeçti, vermedi).
Gaybın ilmi onun yanında mı? Böylece o mu görüyor?
Yoksa Hz. Musa’nın sayfalarında olan şeylerden ona haber verilmedi mi?
Ve Hz. İbrâhîm ki, o vefa etti (Allah’ın emirlerini ifa etti).
Gerçekten (hiç)bir günahkâr, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez.
Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve onun yaptığı çalışma (amel), yakında görülecektir.
Sonra onun karşılığı eksiksiz olarak ödenecektir.
Ve münteha (sonunda dönüş), mutlaka Rabbinedir.
Ve muhakkak ki, güldüren ve ağlatan O’dur.
Ve muhakkak ki, öldüren ve dirilten O’dur.
Ve muhakkak ki O, erkek ve dişi çiftler yarattı.
Meni akıtıldığı zaman, bir nutfeden (bir damladan).
Ve muhakkak ki, bundan sonraki neş’et (ikinci dirilme) O’na aittir.
Ve muhakkak ki O, zengin eden ve varlıklı kılan O’dur.
Ve muhakkak ki, Şira’nın (Şira Yıldızı’nın) Rabbi O’dur.
Ve muhakkak ki, evvelki Âd (halkını) helâk etti.
Ve Semud’u (da helâk etti). Böylece (onları) bâki kılmadı (geriye kimseyi bırakmadı).
Ve daha önce de Nuh (A.S)’ın kavmini (helâk etti). Muhakkak ki onlar, daha zalim ve daha azgındılar.
Ve alt üst edilen beldeyi, (Cebrail (A.S) göğe kaldırıp) yerin dibine geçirdi.
Artık onu (o kavmi) kaplayan (azap) kapladı ama ne kaplama!
O halde Rabbinin hangi ni’metlerinden şüphe ediyorsun?
Bu nezir, evvelki nezirlerden bir nezirdir.
Yaklaşan, yaklaştı.
Onu, Allah’tan başka keşfedecek yoktur.
Yoksa bu söz size acayip mi geldi?
Ve siz gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.
Ve siz, gafletle eğlenceye dalanlarsınız.
Artık Allah’a secde edin ve (O’na) kul olun!
0
سورة الـنحـم
bismillah
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى ﴿١﴾
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى ﴿٢﴾
وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى ﴿٣﴾
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى ﴿٤﴾
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى ﴿٥﴾
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى ﴿٦﴾
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى ﴿٧﴾
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى ﴿٨﴾
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى ﴿٩﴾
فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى ﴿١٠﴾
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى ﴿١١﴾
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى ﴿١٢﴾
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى ﴿١٣﴾
عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى ﴿١٤﴾
عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى ﴿١٥﴾
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى ﴿١٦﴾
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى ﴿١٧﴾
لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى ﴿١٨﴾
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى ﴿١٩﴾
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى ﴿٢٠﴾
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنثَى ﴿٢١﴾
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَى ﴿٢٢﴾
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى ﴿٢٣﴾
أَمْ لِلْإِنسَانِ مَا تَمَنَّى ﴿٢٤﴾
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَى ﴿٢٥﴾
وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاء وَيَرْضَى ﴿٢٦﴾
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنثَى ﴿٢٧﴾
وَمَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا ﴿٢٨﴾
فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّى عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا ﴿٢٩﴾
ذَلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى ﴿٣٠﴾
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى ﴿٣١﴾
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى ﴿٣٢﴾
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّى ﴿٣٣﴾
وَأَعْطَى قَلِيلًا وَأَكْدَى ﴿٣٤﴾
أَعِندَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَى ﴿٣٥﴾
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَى ﴿٣٦﴾
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى ﴿٣٧﴾
أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ﴿٣٨﴾
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى ﴿٣٩﴾
وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى ﴿٤٠﴾
ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاء الْأَوْفَى ﴿٤١﴾
وَأَنَّ إِلَى رَبِّكَ الْمُنتَهَى ﴿٤٢﴾
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى ﴿٤٣﴾
وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا ﴿٤٤﴾
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى ﴿٤٥﴾
مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى ﴿٤٦﴾
وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَى ﴿٤٧﴾
وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَى وَأَقْنَى ﴿٤٨﴾
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى ﴿٤٩﴾
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَى ﴿٥٠﴾
وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى ﴿٥١﴾
وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى ﴿٥٢﴾
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَى ﴿٥٣﴾
فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى ﴿٥٤﴾
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكَ تَتَمَارَى ﴿٥٥﴾
هَذَا نَذِيرٌ مِّنَ النُّذُرِ الْأُولَى ﴿٥٦﴾
أَزِفَتْ الْآزِفَةُ ﴿٥٧﴾
لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ ﴿٥٨﴾
أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ ﴿٥٩﴾
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ ﴿٦٠﴾
وَأَنتُمْ سَامِدُونَ ﴿٦١﴾
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا* ﴿٦٢﴾
٠
Üye Girişi
e-posta
Parola
Beni hatırla